Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) Mersin Şubesi Hakan Boyar, 2016-2017 eğitim-öğretim yılına ilişkin değerlendirme raporu yayımladı.
2016-2017 eğitim öğretim yılında, eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır birikerek artan sorunlarının daha da ağırlaşmasının yanı sıra, 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL uygulamaları nedeniyle geçmiş yıllardan farklı bir durumun da söz konusu olduğunu söyleyen Boyar, “Gerek ülkenin içinde bulunduğu durum, gerekse bundan doğrudan etkilenen eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu çok sayıda sorunun varlığına rağmen eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerde ısrarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi niteliksizliğe, düzensizliğe ve kaosa sürükleyerek çocuklarımızın geleceği ile oynamaya devam etmiştir” dedi.
Eğitimde yeniden yapılandırma ve muhafazakarlaştırma uygulamaları, hem hükümet hem de MEB tarafından çıkarılan yasa ve yönetmelikler, OHAL’in ardından çıkarılan KHK’ların, eğitimde yaşanan sorunlara yenilerinin eklenmesine neden olduğunu belirten Hakan Boyar, “MEB tarafından son dönemde yapılan bazı değişiklikler ve uygulamalarla yüz binlerce öğrenci ve veli yine mağdur edilmiştir. Başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere, personel istihdam sorunları, derslik açıkları, fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar ve plansız uygulamalar sonucunda sorunlar katlanarak artmıştır” diye konuştu.
OKULÖNCESİ EĞİTİM GÖZDEN ÇIKARILDI
4+4+4 uygulamasıyla zorunlu ilköğretime başlama yaşının bir yıl erkene alınması ve okulöncesi eğitimin zorunlu eğitimin dışına çıkarılmasının çocuğun gelişim ve eğitimine ilişkin olumsuz sonuçlarını kısa sürede ortaya çıkardığın söyleyen Boyar, adeta okulöncesi eğitimin gözden çıkarıldığını kaydetti.
Okullaşma oranının da düştüğünü vurgulayan Boyar, “Eğitimin temel sorunlarından biri olan okullaşma oranlarındaki yetersizlik çözülememiş bir sorun olarak ortada durmaktadır. İstatistiklere göre, ilkokul ve ortaokulda okullaşma oranlarında belirgin bir düşüş yaşanmıştır. 2013-2014 eğitim öğretim yılında okullaşma oranı ilkokullarda yüzde 99.57 iken, bu yıl bu oran yüzde 98.13’e düşmüştür. 2013-2014 eğitim öğretim yılında yüzde 99.61 olarak gerçekleşen kız çocuklarının okullaşma oranı ise geçtiğimiz yıl yüzde 98.90’a bu yıl ise yüzde 98.19’a gerilemiştir.
Ayrıca MEB’in istatistikleri, derslik başına düşen öğrenci sayısının geçen yıllara göre az da olsa düşmekle birlikte, özellikle göç alan illerde hala ortalamanın üstünde kalabalık sınıflar bulunduğunu ortaya koymuştur. Resmi okullara baktığımızda, ilkokullarda derslik başına düşen öğrenci sayısı ortalama 21, ortaokullarda 25, liselerde ise 22 olarak görülse de bu oranlara birkaç öğrencili köy okulları, göç veren birçok ilimizde boşalan sınıflardaki az öğrenci sayıları istatistiği aşağıya çekmekte, gerçekte birçok okulumuzda sınıf mevcutlarının yüksek olduğu, ikili eğitime devam edildiği görülmektedir.
ÇOCUK İŞÇİLİĞİN ÖNÜ AÇILDI
MEB istatistikleri, son yıllarda sermayenin kalifiye ve ucuz işgücü ihtiyacına bağlı olarak meslek liselerinin sayısında da artış olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye genelindeki toplam 10 bin 596 lisenin yaklaşık yarısı yani 4 bin 36’sı mesleki ve teknik lisedir.
Eğitimde 4+4+4 öncesinde, 2011-2012 eğitim öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken, son dört yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda özel meslek lisesi sayısı ise 368’e çıkmıştır.
Bu okullarda okuyan öğrenciler daha öğrencilik yıllarından itibaren düşük ücretle işçi olarak çalıştırılmaktadır. ‘Meslek Lisesi Memleket Meselesi’ sloganıyla sermayenin resmi kurumlarla düzenlediği kampanyalar, özel meslek lisesi açacak iş adamlarına öğrenci başına 5 bin lira teşvik verilmesi bütün bunlar ucuz, nitelikli çocuk işçiler yaratmak içindir. Bu yıl yapılan düzenleme ile Mesleki Eğitim Merkezleri de örgün eğitim kapsamına alınarak çocuk yaşta işçiliğin teşvikinin bir başka yolu daha bulunmuştur.
“EĞİTİM SİSTEMİ SERMAYENİN ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA ŞEKİLLENDİRİLDİ”
AKP iktidarı döneminde, eğitimde piyasa merkezli işletmeci anlayışı yerleştirilmeye çalışılmış, birçoğu cemaat ve tarikatlara ait özel okullara yönelik doğrudan teşvik uygulamalarında ciddi adımlar atılarak kamusal eğitim alanı daraltılmıştır. AKP, kendi döneminde sayıları iki kat artan dershaneleri ‘paralelle mücadele’ bahanesiyle özel okullara dönüşmeye zorlarken, devlet okullarına vermediği kaynağı, yandaş özel okullara peşkeş çekmiştir. Kamusal kaynaklar, eğitimin ticarileştirilmesi için özel sermayeye aktarılırken kamusal eğitimin niteliği düşürülmüştür.
2016-2017 eğitim öğretim yılında özel okul sayısındaki düşüşün nedeni ise 15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ ile ilişkisi bulanan 1061 özel okulun MEB’e devredilmesidir. Özel okulların sayısı, 2011-2012 eğitim öğretim yılına göre de yüzde 95 oranında artmıştır. Ortaya çıkan tablo, AKP hükümetinin eğitim sistemini sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda nasıl şekillendirdiğini ve eğitim sistemindeki ayrışmayı gözler önüne sermektedir. MEB’in istatistikleri, özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla destekleyen AKP’nin eğitimi kamusal bir hizmet olmaktan çıkarma amacını ortaya koymaktadır.
AKP iktidarının yarattığı bir başka garabet ise temel liselerdir. 2015-2016 eğitim öğretim yılında binden fazla dershane Temel Liseye dönüşmüştür. Dershanelerin kapatılmasının ardından üniversiteye hazırlık amacı ile öğrenciler Temel Liselere yoğun bir şekilde kayıt yaptırmış, üniversiteye hazırlık maliyeti 12-15 bin TL’ye kadar yükselmiştir. Temel lise, dershanelerin yeni adıdır, derhal kapatılmalıdır.
“İMAM HATİP OKULLARINDAKİ ARTIŞ SÜRMEKTE”
4+4+4 düzenlemesiyle, yeniden ortaokul olarak düzenlenen ikinci 4 yıllık eğitimle mesleki yönlendirmeyi erken yaşa çekme gerekçe olarak sunulmuştu. Ancak dört yıllık uygulamadan da anlaşıldığı gibi hükümetin amacı mesleki yönlendirme değil bütün okulları imam hatip okullarına dönüştürmektir.
Bir taraftan yeni bina ya da mevcut okulların dönüştürülmesi yolu ile imam hatipler arttırılırken bu yıl girilen kontenjanlarla Fen ve Sosyal Bilimler ile Anadolu Liselerinin kontenjanları düşürülmekte, Çok Programlı Anadolu Liselerindeki Anadolu Lisesi sınıfları kapatılmakta ve öğrenciler adeta imam hatiplere zorlanmaktadır.
Yani talep olmamasına rağmen normal ortaokullar zorla imam hatip ortaokullarına dönüştürülmektedir. İmam hatip ortaokulları neredeyse fiilen zorunlu hale getirilmektedir.
Öte yandan ortaöğretimde öğrenciler açık liseye yönlendirilmektedir. Açıköğretim ortaokulunda kayıtlı 142 bin 557 öğrenci sayısını da dikkate aldığımızda, toplam 1 milyon 429 bin 806 öğrenci örgün eğitimden kopmuştur.
İstatistiklere göre 541 bin 408 kız öğrenci açıköğretim liselerinde okumaktadır. Kız öğrenciler 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiştir. Ortaya çıkan tablo zorunlu eğitimin fiilen 4 yıla indirildiğinin göstergesidir” şeklinde konuştu.
“TAŞIMALI EĞİTİM UYGULAMASINDAKİ ARTIŞ SÜRMEKTE”
Kesintisiz 8 yıllık eğitim nedeniyle kırsal kesimde pek çok köy okulunun işlevsiz kaldığını aktaran Başkan Hakan Boyar, fizikî şartların yetersizliği, yatılı bölge okullarına ya da taşımalı eğitim merkezi olan okullara öğrencilerin taşınması için tahsis edilen servislerin uzun mesafeler kat ettiği ve öğrencilerin bu yolculukta çektiği eziyetlerin de sürdüğünü söyledi.
BÜTÇEDEN YİNE EĞİTİME PAY YOK
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin, okul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve altyapı sorunlarına rağmen 2017 yılı için 85 milyar 49 milyon TL olarak belirlendiğin de anımsatan Boyar, “Yıllardır eğitime en çok pay ayırdığını iddia eden AKP Hükümeti, 2017 yılı için de sadece zorunlu harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlayarak eğitim harcamalarının yükünü yine velilerin sırtına yükleyecektir. OECD ülkelerinde milli gelirin ortalama yüzde 6’sı eğitime ayrılmaktayken, MEB’in 2017 bütçesinin milli gelire oranı sadece yüzde 3,54’tür. Öngörülen milli eğitim bütçesiyle parasız, nitelikli ve herkese eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi mümkün değildir.
“EĞİTİMİN TARİKAT VE CEMAATLERE TESLİM EDİLMESİ AĞIR SONUÇLAR DOĞURDU”
Karaman’da yaşanan taciz olayı ve Adana’nın Aladağ ilçesindeki yurt yangını, Bakanlığa bağlı okullarda eğitim gören çocuklarımızın çeşitli dernek, vakıf ve özel kuruluşlara ait yurt, ev ve etüt merkezleri olarak faaliyet gösteren yerlerdeki güvenliğine dikkatlerin çekilmesi gerektiği gerçeğini gün yüzüne çıkarmıştır.
Devletin öğrencilerini gözetmek konusundaki asli görevini özel kuruluşlara devretmesiyle birlikte bu alanlarda hiçbir denetimin olmaması affedilemez ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuran bir ihmalin varlığını ortaya çıkarmıştır. Özellikle İlköğretim ve lise çağındaki çocuklarımız devletin bizzat hizmet verdiği yurtlarda barınma ihtiyacını karşılamalı, hiçbir suretle özel teşebbüs, dernek, vakfın faaliyetine izin verilmemelidir.
“MÜFREDAT DEĞİŞİKLİKLERİ İLE BİLİMSEL, ULUSAL VE LAİK EĞİTİM TASFİYE EDİLİYOR”
MEB tarafından, ilkokul, ortaokul ve lisede okutulan 53 farklı dersin müfredat program taslağı hazırlanmış ve 2017-2018 eğitim öğretim yılından itibaren bütün okullarda uygulanacağı açıklanmıştır. Program incelendiğinde, Atatürkçülük kavramının sosyal bilgiler dersinin müfredatından çıkarıldığını, Atatürk’ün işlenişinin kapsamının daraltıldığını, 2. Dünya Savaşı konusunda İsmet İnönü başlığının kaldırıldığını, 15 Temmuz darbe girişinin felsefe dersi kapsamına alındığını, evrim kuramının ve üreme konusunun çıkarıldığını görmekteyiz.
Daha önce yandaş sendikanın ifade ettiği biçimde öğretim programı Atatürkçü düşünceden soyutlanmaya çalışılmış çocuklarımızı Atatürk ve onun devrimlerinden arındırmak isteyen bir anlayış programa yerleştirilmiştir.
Dayatmacı, tektipçi, baskıcı, evrensel değerlere yabancı, insanlığın bilgi birikimine uzak yaklaşım terk edilmeli, Türkiye’nin tarihiyle, hedeflediği çağdaş kültürel anlayış ile barışık ve Cumhuriyet devrimlerinin kazanımlarını koruyacak bir öğretim programı hazırlanmalıdır.
Unutulmasın ki Cumhuriyet’in öğretmeni inanmadığı müfredatı uygulamaz. Bu nedenle, AKP iktidarının, Atatürk’ü, bilimsel, laik, ulusal ve demokratik eğitimi tasfiye etme girişimlerine karşı Eğitim-İş üyesi öğretmenler; Atatürk’ü, Atatürk ilke ve devrimlerini anlatmaya devam edecektir. Ayrıca PISA’nın 2015 sınavında Türkiye, 12 yıl önce aldığı puanların da altına düşmüş, sıralamada, 70 ülke içinde fende 52'inci, matematikte 49'uncu, okumada 50’inci sırada yer almıştır” dedi.
ÖĞRETMEN AÇIĞI ARTTI, SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK VE KADROLAŞMANIN ÖNÜ AÇILDI
2016-2017 eğitim öğretim yılında, 45 bin 678 öğretmenin meslekten çıkarıldığını da anımsatan Başkan Boyar şunları söyledi; “15 Temmuz öncesinde 120 bin civarında olan MEB’deki öğretmen açığı, 15 Temmuz darbesinden sonra ilan edilen OHAL ve KHK’lerle açığa almalar ve ihraçlar sonucunda iki katına çıkmıştır. Okulların açılmasıyla yaklaşık 1 milyon 511 bin 200 öğrenci öğretmensiz kalmıştır. Bu tabloya rağmen Milli Eğitim Bakanlığı, kadrolu öğretmen atamasından vazgeçmiş ‘doğrudan torpil’ anlamına gelen mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen sistemini getirmiştir. Atamaların sözlü sınav ile yapılması ise milli eğitim sistemimiz için utanç verici bir uygulama olmuştur. Sözlü sınavda öğretmenlere yöneltilen ‘15 Temmuz süreci senin için ne anlam ifade ediyor?’, ‘Reis denince aklına kim geliyor?’, ‘Oruç tutuyor musun?’, ‘Yılbaşı kutluyor musun?’ şeklindeki sorular mülakatta aranan temel ölçütün yandaşlık olduğunu ortaya koymuştur.
TEOG’TA 15 BİN ÖĞRENCİNİN TAM PUAN ALMASI SORU İŞARETLERİ YARATTI
1.Dönem TEOG sınavlarında ortalama başarının düşük olması nedeniyle 2.Dönem TEOG sorularının bilinçli olarak kolay hazırlandığı bilinmektedir. Ancak bugüne kadar yapılan TEOG sınavlarında 2 bin ile 4 bin arasında öğrencimizin 120 sorunun tamamını doğru yapabildiği bilinen bir gerçekken son sınavda 15 bin öğrencinin soruların tamamını doğru yapması sınavın tutarlılığını şüpheli hale getirmiştir. Tüm bu yaşananların yanı sıra son TEOG sınavlarındaki kopya söylentileri sınavın güvenirliğine gölge düşürmüştür”.
“PARASIZ, BİLİMSEL, DEMOKRATİK VE LAİK EĞİTİM İSTİYORUZ”
Sonuç olarak; her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilen eğitim sisteminin yıllar içinde birikerek artan yapısal sorunlarının, geçici, günübirlik politikalarla geçiştirildiğini ya da çözümsüz bırakıldığını aktaran Boyar, “Bir yandan temel bir insan hakkı ve bir kamu hizmeti olan eğitim piyasaya açılırken, öte yandan da ulusal belleği silinmiş, sorgulamayan, itaatkar, kendi adına karar verenlerin kararlarına biat eden bir nesil yetiştirilmeye çalışılmaktadır.
Çocuklarımızın öğrenmeye değil, sınavlara koşullandırıldığı, öğretmenlerin düşük ücretle, esnek ve güvencesiz çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın sınır tanımadığı, okullardan bilim ve sanatın kapı dışarı edildiği, dini referans alan uygulamaların arttığı bir eğitim sistemiyle sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi mümkün değildir.
Eğitim-İş olarak, çocuk ve gençlerimizin, geleceğimizin siyasi iktidarın yarattığı enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu bir kez daha belirtiyor, parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin tüm yurttaşlar için ayrım gözetmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz” dedi. (bülten)